Prof. Dr. Meral Şaşoğlu, aslında bir akademisyen. Dermatoloji alanında uzmanlaşan Şaşoğlu, uzun yıllar cilt ve saç sorunları üzerinde çalıştı. Geliştirdiği formülleri Folixir markasıyla tüketiciye sunmaya başlayan Şaşoğlu, 100’ün üzerinde formülün ise hazır olduğunu söylüyor. Hedefini bir dünya markası yaratmak olarak açıklıyor. “Şimdiye kadar 1 milyon doların üzerinde yatırım yaptık. Bundan sonra yatırımcılara açığız, görüşmelerimiz devam ediyor. İyi bir yatırımla devleşebiliriz” diye konuşuyor.
Söyleşi / Meral Şaşoğlu
Nil Dumansızoğlu [email protected]
Prof. Dr. Meral Şaşoğlu, Çukurova Tıp Fakültesi’nden üçüncü olarak mezun olduktan sonra kendisine akademisyen olarak bir yol çizdi. Dermotolojiye odaklandı, bu alanda birçok araştırma gerçekleştirdi. Gazi Üniversitesi Dermatoloji Bölümü’nün kurucu hocaları arasında yer aldı. Uzun yıllar akademik çalışmalarla elde ettiği birikimi de saç çıkarıcı formüller geliştirmek için kullandı. En sonunda dünyada bir ilki gerçekleştirerek ilk kez nanoteknolojiyi kullanıp saç çıkaran bir formül geliştirdi. Bugün bu formüllerini Folixir markasıyla hayata geçiren Şaşoğlu, “Dökülen saçın yerine yenisi yapılması gerektiği halde yapılamadığından saçlar çıkamıyor. Biz, yaptığımız formüllerle bu hücreyi uyarıyoruz ve işlevini yeniden gerçekleştirmesini sağlıyoruz. Bunu dünyada bilimsel anlamda yapan ekip biziz. Bunun dışında yan etkiyi tamamen ortadan kaldırdık. Dünyada ilk kez saç çıkaran bir formül geliştirdik” diyor.
Şaşoğlu geldiği noktadan memnun, ancak gidecek daha çok yol olduğunu söylüyor. Şimdiye kadar 1 milyon doların üzerinde yatırım yaptıklarını hatırlatıp, “Bundan sonra bir yatırımcıyla ilerlersek çok daha güzel olur. Yatırımcılara açığız, görüşmelerimiz devam ediyor. İyi bir yatırımcıyla Türkiye’den bir dev çıkarabiliriz” diye konuşuyor. Folixir markasının yaratıcısı Prof. Dr. Meral Şaşoğlu ile girişimcilik hikayesini ve önümüzdeki döneme ilişkin hedeflerini konuştuk:
ÜRÜN OLMAYI BEKLEYEN KAÇ FORMÜLÜ VAR?
Şu anda 100’ün üzerinde hazır formülümüz var.
Öncelikle kendinizden bahseder misiniz?
Adana’nın Kozan kazasında büyümüş bir memur kızıyım. Ailemin desteğiyle Çukurova Tıp Fakültesi’ni 3’ncü olarak bitirdim. Gazi Üniversitesi Dermatoloji Bölümü’nün kurucu hocaları arasındayım. İhtisas sınavımı kazandığımda evliydim ve ikiz çocuklarımı büyütmekle meşguldüm. Bütün boş vakitlerini bilgiyle doldurmaya çalışan bir insan olarak akademik hayatımı sürdürmeye çalıştım. Halkın içinden geldiğimiz için üretimsizliğin, yokluğun ne demek olduğunu bilerek büyüdüm. Bu yüzden hep bu ülkeye nasıl katkıda bulunabilirim diye düşünerek hareket ettim. Çocuklarım Ender ve Emrah Bozkurt’u da bu bilinçle yetiştirdim. Onlar da dünya çapındaki projelerde önemli dereceler alarak ülkemizi temsil etti. Hedefimiz, her zaman bizi yetiştiren bu topraklara bir fayda sağlamak oldu. Önemli olan bir taş atmaktır. O taşın etkisi etrafına dalga dalga yayılır. İşte ben o taş olmaya heves ettim. Hala çok amatör bir ruhla, bilinçli bir profesyonel çalışmayla ve “ben oldum” demeden çalışıyorum. Benim en büyük aşkım, yaşamdaki tercihim çalışmak, yeni bir şeyler öğrenmek ve bunları insanların faydasına sunabilmek.
Akademisyenliği bırakıp girişimci olmaya karar verme sürecinizi anlatır mısınız?
Akademisyenlik kariyerimde dünyada yapılmamış araştırmalara imza atıyordum. Bir haftada iki 1’ncilik ve bir 2’ncilik alınca motive oldum. Amerika’dan çağırılıyordum ve gitmeye karar verdim. Çocuklarım üniversiteyi kazanınca onları okutmak için muayenehane açmıştım. Ancak benim tatmin yolum, sadece para kazanmak olmadığı için muayenehanemi kapatıp Amerika’ya gittim. Burada incelemelerimi yaptıktan sonra Türkiye’ye döndüm. Zaten evde kendi kremlerimi yapıyordum. Neden dünyaya Türkiye’den bir kozmetik markası yaratmıyoruz diye düşündük. Çocuklarımın biri kimya, diğeri makine mühendisi. Onların bilgi birikimleri ve başarıları bu kanalda bana destek oldu. Projelerimi hayata geçirmek üzere güç birliği yaptık.
Türkiye ile Amerika şartlarını karşılaştırır mısınız?
Benim amacım zaten hep bir şey üretmekti. Ama ben bunu akademik hayatla birlikte götürebileceğimi düşünmüştüm. Ancak Türkiye’de, tıp fakülteleri için konuşacak olursak, araştırma bile yapmak çok zorken böyle özel sektörle birlikte çalışabilecek bir basamak yaratmak mümkün değil. Başarıyı engellemeye çalışıyorlar. Proje sizin ağzınızdan çıktığında başkasının cebinde oluyor. Ne yazık ki bunları yaşadım ve bunun üzerine üniversitede daha fazla yapacağım bir şey kalmadığını düşündüm. O zamanlar bu sıkıntılarımı paylaştığımda, dönemin YÖK başkanı bana, “Hocam Türkiye’nin gerçeği bu… Çalıştığınız yeter, yorulmadınız mı? Fakülteye gelin gidin, çayınızı kahvenizi için, maaşınızı alın, oturun” demişti. Zaten bunun üzerine Amerika’ya gittim ve Boston Medical Center’da dünyanın bir numaralarıyla çalıştım. Amerika’da bir çalışma yapmak istediğiniz zaman bütün kapılar size açılıyor. Asistanından profesörüne kadar herkes size yardımcı olmaya çalışıyor. Yaptıkları işlerle ilgili her gün sunum yapıyorlar ve birbirlerinden faydalanıyorlar.
Folixir’i üretmeye nasıl karar verdiniz? Ürün üzerine yaptığınız çalışmaları anlatır mısınız?
İlk önce “Saç neden dökülüyor” sorusuna yanıt aramakla başladık. Saçın neden döküldüğü yönünde testosteron etkisi bilgisinden başka bir neden dünyada bilinmiyordu. İşin kötüsü “saç kökleri öldü” yanlış bilgisinin hala hükmü sürüyor ve adeta dokunulmazmış gibi üzerinde de diğer hastalıklara kıyasla yeterli araştırma yapılmıyordu. Adeta dökülen saçın kök hücrelerinin öldüğü şeklinde yanlış bir bilgi kalıplaşmış ve dokunulmaz bir şekilde araştırma gereği bile duyulmaz olmuştu. Biz bunun yanlış bir inanış olduğundan yola çıkarak, “Saç kökleri ölmemiştir, sadece uykudadır” sloganıyla araştırmalarımızla şunu ortaya koyduk: Evet, saç testosteron etkisiyle dökülüyor. Ama o ana kadar olan ve döküldükten sonra yeniden saçın yerine gelmesini engelleyen bir dizi basamak var. Bu basamaklarda ne olup bittiğini çözdükten sonra anladık ki her taraftan baskılanması halinde saç dökülmesi tamamen durdurulup yeni saç oluşumu başlatılabilir. Teorik olarak ispat ettikten sonra geliştirdiğimiz formüllerle büyük bir başarı elde ettik. Bunu dünyada ilk kez nanoteknoloji ile birleştirince yüzde 100 etki, sıfır yan etkiyi başardık.
NASIL BİR YATIRIMCI ARIYOR?
Bizi yok etmeden, bir Türk şirketi olarak dünyaya açılmamızı sağlaması lazım.
“ZOR GÜNLERİMİZ OLDU AMA YILMADIK”
RİSKİ GÖZE ALMALISINIZ Girişimcilik, kendinize, çalışma arkadaşlarınıza ve projenize güveniyorsanız inanılmaz heyecan verici bir şey. Girişimciyseniz baştan riskle başlıyorsunuz. Özellikle parasal konuda problemler yaşanıyor. Çok zor günlerimiz oldu ama hiçbir şekilde yılmadık. Girişimci vazgeçiyorsa zaten girişimci değildir.
İLK ADIM ÖNEMLİ İnançlarınız ve sizi motive eden bilgiler her şeyin üzerine çıkabiliyorsa o heyecan zaten bir şeyler yaptırıyor. Önemli olan içinizdeki heyecanı harekete geçirmeye cesaret etmek. Bizim için en büyük konfor, kullanıcılarımızın “Ben bundan memnun kaldım” dediğini duymaktır. Onun getirdiği mutluluk yaptığımız işin tadını çıkarmamızı sağlıyor.
ANINDA BÜYÜYEMEZSİNİZ Girişimcilikte az parayla çok iş yapmaya çalışıyorsunuz. Birdenbire her şeyin çoğunu görmek tabii çok tatmin edici bir şey olabilir ama bu sağlıklı bir büyüme de olmaz. Biz insanların “öldü” dedikleri hücrelerinin canlı olduğunu duyurmanın keyfini, ağızdan alınan bir sürü akne ilaçlarının rakibi olarak hiçbir zarar vermeden dışarıdan sürülerek akneleri baskılayabilecek formüller yapmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Bunların getirisi kendiliğinden olacaktır. Siz yürüyün, arkadan sizi takip edenler olacaktır.
Folixir’i ne zaman hayata geçirdiniz? Ürünleri üretmeniz kaç yılınızı aldı?
Markayı 2008 yılında oluşturduk. Folixir ürünümüzün formülü, 6 yıldır üzerinde çalıştığımız bir formüldü. Aşağı yukarı hazır olduğu için bu projeden başladık. Deriye sürülen topik bir madde emilmez. Emilecek madde kullansanız da bu sefer kana karışabilir. Ne kadar güçlü formül yaparsanız yapın “emilebildiği kadar gücü ve etkisi olur” bilimsel kuralından dolayı, formülümüzü ürün haline getirmemiştik. İlerleyen yıllarda saç dökülmesinin sebep ve basamaklarını tamamen çözünce, geriye bir tek emilim sorunu kalmıştı. Tamamen hazır edilmesi bu nedenle yaklaşık 2 yıl daha sürdü. Oğlum Ender Bozkurt’un “Nanoteknolojiyi buna entegre edebilir miyiz” sorusuyla başlattığı araştırmamız, TÜBİTAK projesi ve Türkiye’den dünyaya giden bir nanoteknolojik marka olma yolunu açmış oldu. Yani nereden bakarsanız bakın ortada 8 yıllık bir emek var. Başka ürünlerde de AR-GE çalışmalarımız devam ediyor. Şu anda 100’ün üzerinde formül hazırlanmış vaziyette. Birçoğunun testleri yapıldı ve etkinlikleri kanıtlandı.
Ürününüzün getirdiği çözümden ve çalışmalarınızla ortaya koyduğunuz yeniliklerden bahseder misiniz?
Dökülen saçın yerine yenisi yapılması gerektiği halde yapılamadığından saçlar çıkamıyor. Biz yaptığımız formüllerle bu hücreyi uyarıyoruz ve işlevini yeniden gerçekleştirmesini sağlıyoruz. Bunu dünyada bilimsel anlamda yapan ekip biziz. Bunun dışında yan etkiyi tamamen ortadan kaldırdık. Dünyada ilk kez saç çıkaran bir formül yaptık ve onun üzerine bu işe dünyada ilk kez nanoteknolojiyi kattık. Hücreler yeniden uyku fazı olan G0’dan G2 fazına geçerek saç üretimini başlatabildi. Bu çok komplike bir formül olduğu için serum, şampuan ve tabletiyle birlikte kullanılması gerekiyor. Çünkü bütün basamakları durdurmalısınız ki sonuç alabilesiniz. Saç dökülme sebeplerini durdururken de saç kökü hücrelerini çalıştırmanız, saç yaptırmanız gerekiyor. Burada dünyada yeni bir kategori açarak saç kökü hücrelerine çalış komutu veren ve tamamen antioksidan maddelerden oluşan ve saç için gerekli olan aminoasitleri barındıran, aslında bir anti-ageing olan ama saça çok faydası olan Folixir Tablet’i ürettik. O nedenle insanlara bu tableti genel sağlıkları için içmelerini de öneriyorum.
Ürünlerinizi piyasaya sunarken ne gibi zorluklar yaşadınız?
Hiç zorluk yaşamadık. Çünkü benim bir ismim ve kabul gören bir durumum vardı. Aksine biz çok destek gördük. Hem eczacı arkadaşlarıma hem baştan beri beni bekleyip de reçetelerine yazan dermatolog arkadaşlarıma minnetlerimi sunuyorum. Onlar sayesinde ürünlerimiz insanlara ulaşabildi. İlaç ecza depocu arkadaşlarımız da bize çok destek verdi. 1 ay içerisinde de internet sitemiz hayata geçti.
Üretim aşamasında yatırım aldınız mı?
Devletten aldığımız destekleri ve kendi imkanlarımızı kullandık. Yaklaşık 1 milyon doların üzerinde bir harcamamız oldu. Tabii devletin destekleri olmasaydı bunları hayata geçiremezdik. Bu noktada minnet doluyum ama bu desteklerin artması gerektiğini düşünüyorum. Bundan sonra bir yatırımcıyla ilerlersek çok daha güzel olur. Yatırımcılara açığız, görüşmelerimiz devam ediyor. İyi bir yatırımcıyla Türkiye’den bir dev çıkarabiliriz. İyi bir yatırımla devleşebiliriz. Hiç kimsenin desteğini almadan kendi halimizde de büyüyoruz. Ama tabii ki yatırımla çok daha hızlı ilerleyebiliriz.
“DÜNYA MARKASI OLMAK İSTİYORUZ”
YENİ ÜRÜN PLANLARINIZ VAR MI? Şu anda Boğaziçi Üniversitesi’nde teknopark projesiyiz. Burada akne formüllerimizi geliştirdik. Akne formüllerimiz de Fransa’da bio-alternatif laboratuvarlarda Amerika’nın çok satan 4 markasıyla karşılaştırıldığında yüzde 500’e varan üstünlük gösteriyor. Bu çok önemli bir başarı. Çünkü bu sözünü ettiğimiz ürünlerin dünya çapındaki satışları, her biri için milyar dolarları buluyor. Biz onları sarsabilecek formüller yaptık. O halde biz Türkiye’den açılarak, bu elimizdeki somut verilerle dünyanın her tarafında onların yerine kullanılabilecek ürünler olabilme potansiyelindeyiz. Akne ürünlerimiz şu anda satışa hazır. 1,5 aya kadar Acnelixir markasıyla çıkarmayı planlıyoruz.
HEDEFİNİZDE NELER VAR? Dünya markası olmak… Dünyanın çok büyük 20-30 ülkesinde satılabiliyor olmak istiyoruz. Sürekli çalışan bir ekibiz. Şu anda 100’ün üzerinde hazır formülümüz var.
“YATIRIMCI BİZİ YOK ETMEMELİ”
KALİTELİ BÜYÜME Maddi desteğinin yanında operasyonel ve yönetimsel katkısı olabilecek, bizim yurtdışına açılmamıza kolaylık sağlayacak stratejik bir yatırımcı da olabilir, tamamen finansal da olabilir. Ne kadar çok paranız varsa o kadar hızlı ve kaliteli büyürsünüz. O anlamda, bize bu katkıları yapabilecek herkesle görüşüyoruz. Ancak bizi yok etmeden, bir Türk şirketi olarak dünyaya açılmamızı sağlaması lazım.
KATMA DEĞERİ YÜKSEK Markamızı satmaktan ziyade bir Türk şirketi olarak Türkiye’den dünyaya yayılan bir marka olmak istiyoruz. Katma değeri çok yüksek ürünler yaptık ve bunların Türkiye’ye getirisi de yüksek olacaktır. Tüm gücümüzle parasal tarafı çok öne almadan o onuru taşıyacak şekilde ilerlemek istiyoruz.
0 yorum