Yemeksepeti’nin kurucularından Melih Ödemiş, şirketin satışı sonrasında melek yatırımcılığa odaklandı. Son 4 yılda 20 girişime 1 milyon doların üzerinde yatırım yaptığını belirten Ödemiş, önümüzdeki dönemde de benzer bir hızla devam etmek istediğini söylüyor. Özellikle global düşünülebilecek projelere girmeyi tercih ettiğini söyleyen Ödemiş, “Yine de yeteri kadar tutku duyabileceğim bir iş olursa kolları sıvarım. Yatırımcılıktan keyif alıyorum ama bir start up’ı sıfırdan yaratmanın keyfi hiçbir şeyde yok” diyor.
NİL DUMANSIZOĞLU [email protected]
Bazıları ön planda değil arka planda olmayı tercih eder. Melih Ödemiş de bu kişilerden… 15 yıl önce Yemeksepeti’ni kuran 4 girişimciden biri olan Ödemiş, Yemeksepeti 589 milyon dolara satıldığında yüzde 13’lük hisse oranıyla şirketin kişi olarak en büyük ortağıydı. Girişimin yakaladığı başarıda kritik rol oynayan ve şirkette CTO (Chief Tecnology Officer) pozisyonunda olan Ödemiş’in hikayesine gelince… Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü mezunu. 1999’da mezun olduktan sonra bir yıl Citibank’ta çalıştı. 2000 yılında 3 arkadaşıyla Yemeksepeti’ni kurmasıyla birlikte kariyeri çok farklı bir yol izledi. Yemeksepeti sektöründe öncü bir şirket olarak sadece Türkiye’de değil bölgede adından söz ettirecek bir pozisyona ulaştı. Şirket, bu yıl içinde de satıldı. Bu satışı, “Hem zamanlama hem değerleme hem de vizyon olarak Yemeksepeti’ni daha da ileri taşıyabilecek bir alıcıya sattık” sözleriyle değerlendiren Ödemiş, şimdi yola ağırlıklı yatırımcı olarak devam etmeyi planlıyor. “Son 2 yıldır yatırımcı kimliğim biraz daha ön planda” diyen Ödemiş, sözlerine şöyle devam ediyor: “Yine de yeteri kadar tutku duyabileceğim bir iş olursa kolları sıvarım. Yatırımcılıktan keyif alıyorum ama bir start up’ı sıfırdan yaratmanın, büyümesini görmenin keyfi hiçbir şeyde yok.”
Melih Ödemiş’le girişimcilik hikayesini, başarının nasıl geldiğini ve bundan sonraki planlarını konuştuk:
HEDEFİNİZ NEDİR?
Hedefim, içinde bulunmaktan keyif alacağım işler yapmak.
2000’lerin başında Yemeksepeti’ni kurdunuz. O hikayeyi bir de sizden dinleyebilir miyiz?
Fikir aşaması, Temmuz 2000’e denk geliyor. O dönemde ben Citibank’taki işime devam ediyordum. İlk başta işleri uzaktan yönetebileceğimizi düşündük, ama işler öyle yürümedi ve işin başına geçtik. Ben işten ayrıldım, Nevzat (Aydın) Amerika’daki MBA eğitimini bıraktı. Gökhan Akan ve Cem Nufusi de aramıza katıldı, 4 kişilik bir ekiple şirketi kurduk. Nevzat’la eşit ortaktık. Başlangıçta ikimizin de 3’te 1 hissesi vardı. En büyük hedefimiz günlük siparişleri artırmaktı. Hiç “Hemen büyüyelim, satalım, dünyayı değiştirelim” gibi hedeflerimiz yoktu. Henüz 3-4 aylık bir şirketken Uzan Grubu’nun ortaklık teklifini reddetmişsiniz. O kadar büyük bir şirketin teklifini neden kabul etmediniz? Enteresan bir deneyimdi. O dönemde büyük grupların hepsi internete yatırım yapmaya başlamıştı. 2000 Kasım’ındaki büyük krizden sonra büyük grupların bazıları internetten çıktı, yatırımlarını kestiler. Ama Uzan Grubu internete yatırım yapmayı kafasına koymuştu. O zaman büyük bir e-ticaret portali yapıyorlardı. Onun yemek bacağını bizle çözmek istediler. Biz ciddi bir süre görüştük. Yarı yarıya ortak olacaktık. Biz şartları konuşurken Uzan Grubu’nun birtakım usulsüzlükleri ortaya çıktı. Bunun üzerine ürküp masadan kalktık.
BAŞARI İÇİN KRİTİK UNSURLAR
İYİ ROL PAYLAŞIMI Temelleri doğru atmanın ilk adımının iyi bir rol paylaşımından geçtiğini düşünüyorum. Özellikle internet işlerinde, ekibin içerisinde bir CTO’nun olması ekibin şansını artıyor. Şart değil, ama hayatta kalma olasılığını yükseltiyor. Hem kişilik hem altyapı ve yetenek olarak birbirinden farklı insanların bir ekibin içerisinde bulunması, takımın kabiliyetlerini güçlendiriyor.
İDEAL ORTAK SAYISI Gerçek bir sinerji yaratabiliyorlarsa şirketin şansı çok artıyor. Ortak sayısı da çok önemli. Bana göre ideal sayı 3-4 kişi. Ortaklardan bazılarının sektörle ilgili kısa süreli de olsa deneyimi olması önemli. Sektördeki sorunları bilmek, şirketin yolunu açabilmeleri noktasında çok daha kritik hale geliyor.
Henüz 3-4 aylık bir şirketken Uzan Grubu’nun ortaklık teklifini reddetmişsiniz. O kadar büyük bir şirketin teklifini neden kabul etmediniz?
Enteresan bir deneyimdi. O dönemde büyük grupların hepsi internete yatırım yapmaya başlamıştı. 2000 Kasım’ındaki büyük krizden sonra büyük grupların bazıları internetten çıktı, yatırımlarını kestiler. Ama Uzan Grubu internete yatırım yapmayı kafasına koymuştu. O zaman büyük bir e-ticaret portali yapıyorlardı. Onun yemek bacağını bizle çözmek istediler. Biz ciddi bir süre görüştük. Yarı yarıya ortak olacaktık. Biz şartları konuşurken Uzan Grubu’nun birtakım usulsüzlükleri ortaya çıktı. Bunun üzerine ürküp masadan kalktık.
Sadece girişimci sermayesiyle yola çıktınız. Büyürken gerek finansal gerek başka noktalarda zorlandınız mı?
2003’e kadar şirkete ufak ufak da olsa para koymaya devam ettik. 2003-2005 arası kendimize çok ufak sayılabilecek maaşlar verebildik. 2005’te askere gittiğimde banka hesabımda 0 TL vardı. Birikmiş param yoktu, ailemle yaşıyordum. Bu dönemde hepimize ailelerimiz destek oldu. Çünkü Türkiye’de yatırım alabilecek bir ortam yoktu. Melek yatırımcılığın esamesi okunmuyordu. Banka kredileri çok yüksekti. Nereye gidecek bu iş diye çok düşündük. Ama doğru bir şeyler yaptığımızın sinyallerini alıyorduk. Şirket her yıl yüzde 200-300 büyüyordu. 2002-2003 yıllarında, hem kullanıcılarımızdan hem basından çok ilgi görmeye başladık. Sabrettik ve 2005’te bir eşik kırıldı. 2007’de de Europen Founders Fund’dan 3 milyon dolarlık ilk yatırımımızı aldık.
Peki o yıllarda girişimin bu kadar başarılı olacağını hayal etmiş miydiniz?
İlk kurarken hayır. Zaten o dönemde böyle değerlemeleri bırakın Türkiye’de, Amerika’da bile hayal etmek pek mümkün değildi. 2001 döneminde bu denli büyüyeceğimizi düşünmedim. Ama özellikle 2005-2006 sonrasında bunun ışıklarını görmeye başlamıştık. 2004 yılında günde 1.000-1.500 arası sipariş alıyorduk. Bu rakam, 2005- 2006’da 5 binlere, 2007’de 10 binlere çıktı. Bu artış bize bu büyümenin ucunun bucağının olmadığını gösterdi. Biz Türkiye’de büyürüz ve yurtdışına açılırız diye 2006 döneminde düşünmeye başlamıştık.
Çıkış (exit) planınız ne zaman başladı?
Biz 15 yıl boyunca aktif yatırımcı arayışında olmadık. Hep gelen taleplere cevap verdik. 2007’de agresif büyümek için yatırım almamız gerektiğini düşünüyorduk. 2012’de dünyada ve Türkiye’de internet şirketleriyle ilgili çok güzel bir hikaye vardı. Biz de bu dalgayla birlikte şirketin düşündüğümüzden çok daha fazla değerli hale gelebileceğini anlamış olduk. 2012’deki yatırımdan sonra bir exit olması gerektiğini düşünmeye başladık. Artık 15 yıllık bir şirkettik. Amerika’da ortalama bir start up’ın 6-7 yılda exit ettiğini görüyoruz. 2014’ten itibaren önemli teklifler gelmeye başladı. Sonuncusunu kabul ettik. Hem zamanlama hem değerleme hem de vizyon olarak Yemeksepeti’ni daha da ileri taşıyabilecek bir alıcıya sattık.
Satıldığında ne hissettiniz?
Her girişimci, girişimiyle çok önemli bir duygusal bağ kuruyor. Hele bizimki 15 yıllık bir iş. Mezun oldum, gözümü açtım ve Yemeksepeti hayatıma girdi. Aslında bir nebze bu ayrılığa biraz hazırlanmıştım. Çünkü 2013’te yönetim işlerine odaklanmak için CTO’luğu bırakmıştım. Ofise ara ara gidiyordum. Günlük aktivite anlamında o tempodan bir nebze uzaklaşmıştım. Ama yine de şirketten tamamen kopuyor olmak değişik bir duygu. Hala genciz ve yeni şeyler yapmak lazım. Yemeksepeti orada durduğu sürece ve bağımız devam ettiği sürece yeni bir şey yapmakta fikir ve emek olarak zorlanıyorduk. Şimdi biraz daha önüm ve kafam açık.
Şimdi ne yapmayı planlıyorsunuz?
Son 2 yıldır yatırımcı kimliğim biraz daha ön planda. Yine de yeteri kadar tutku duyabileceğim bir iş olursa kolları sıvarım. Yatırımcılıktan keyif alıyorum ama bir start up’ı sıfırdan yaratmanın, büyümesini görmenin keyfi hiçbir şeyde yok.
Yeni girişim hangi alanlarda olabilir?
Yurtdışındaki işlerin aynısını buraya özelleştirerek yapmak mümkün. Ama ben birebir kopya işleri hiç sevmiyorum. Çünkü yaratmayı, inovasyon yapmayı, problem çözmeyi seviyorum. Başka birisinin kullandığı reçetenin aynısını uygulamak bana heyecan vermiyor. İkinci bir Yemeksepeti yaratabilmeyi çok isterim, çok keyifli olur. Ama sadece bunun peşinden koşmak biraz hayalcilik. Hedefim, içinde bulunmaktan keyif alacağım işler yapmak. Yemeksepeti gibi olursa ne mutlu bana ama olma ihtimalinin çok düşük olduğunu biliyorum.
Yatırımcı olarak yol haritanız nedir?
4 yılda 20 girişime, 1 milyon doların üzerinde yatırım yaptım. Benzer bir hızla devam etmeyi düşünüyorum. Yılda 3-4 yatırımdan fazla yatırım yapmayı istemiyorum. Çünkü bu şekilde katma değer sağlamanız mümkün değil. Bir melek yatırımcının 10-15 yatırımı olması ideal. Bunun üzerinde olursa birtakım yardımcı ekipler kurulması gerekiyor. Ayrıca girişim sermayesi fonlarına da para yatırıyorum.
YEMEKSEPETİ’Nİ BÜYÜTEN ADIMLAR
1- İLK 5 YIL Bu dönemde sabretmemiz, ilk kritik eşiğimiz oldu. Para kazanmıyorduk ve profesyonel hayata geçsek hepimiz iyi paralar kazanabilecek durumdaydık. Ben teknik kısımlarla, Cem satışla, Nevzat da geri kalan her şeyle ilgilendi.
2- ADSL’İN GELİŞİ 2004 yılında ADSL’in gelmesiyle internet evlere gerçek anlamda girdi. İnsanlar da bizden sipariş vermeye başladı ve Yemeksepeti duyuldu. Bizim dışımızda gelişen bu durum, en kritik eşiklerden biri oldu.
3- İLK YATIRIM 2007’de yatırım almamız bize nakitten ziyade, kendimize güven anlamında katkı sağladı. O dönemde yurtdışına açılma kararı verdik. 2 yıl boyunca bütün altyapıyı değiştirdik.
4- PROFESYONEL EKİP İnsan kaynağı anlamında da kendimizi yenilemeye karar verdik. 2008 yılında Cem ayrılınca hala bizimle olan satış müdürümüz Orhan Elçin aramıza katıldı. Bunu sonra insan kaynakları ve pazarlama müdürleri izledi. 2013 yılında benim yerime profesyonel bir CTO geldi.
5- 44 MİLYON DOLAR YATIRIM 2012’de General Atlantik’ten 44 milyon dolar yatırım aldık. Bu yatırım, bizim nerelere gidebileceğimizin sinyalini verdi.
NE KADARLIK YATIRIM YAPACAKSINIZ?
4 yılda 1 milyon doların üzerinde yatırım yaptım. Benzer bir hızla devam edeceğim.
Bir melek yatırımcı olarak yatırım kriterleriniz neler?
Enerji, kıvılcım, hırs, inanç, başarıya açlık, eğitim, yetenek ve vizyon… Hepsi çok önemli. Bir girişim at ise üzerindeki jokey girişimcidir. En iyi at bile üstünde yeteneksiz bir jokey varsa yarışı bitiremez. Girişim yüzde yüz orijinal olmasa da içinde bir özgünlük arıyorum. Son dönemde sadece Türkiye pazarında kalmamayı hedefleyen girişimlere, global düşünülebilecek projelere girmeyi tercih ediyorum. Çünkü bugün sadece tek bir pazarda bir şeyi yaratmayı hayal ederseniz yurtdışından birileri gelip size rakip olacaktır. Global düşünmek, artık girişimcilerin önceliklerinden olmalı.
“GİRİŞİMCİLER DONANIMLI OLMALILAR”
ZENGİN OLMA ARZUSU Türkiye’de girişimcilik kültürünü negatif etkileyen en önemli unsur, kısa yoldan zengin olma arzusu. Girişimcilik öyle bir şey değil. İnsanlar çok büyük emekler sarf ederek bu işleri başarıyor. Buna hazır değillerse hiç girmesinler.
İNGİLİZCE ŞART İkincisi, kendilerini çok iyi donatmaları lazım. Yabancı dil inanılmaz önemli. İngilizceyi kötü konuşan girişimciler, kendi çaplarında başarılı olabilir ama bırakın dünyayı Türkiye’ye gelen yabancılarla rekabet edemezler.
ARAŞTIRMA YAPSINLAR Girişimci olmak isteyen lise, üniversite öğrencileri, bir fikri hayata geçirmeye çalışmadan önce başka bir girişimin içinde çalışsınlar. Bir de finansal ve kariyer olarak ne kadar risk alabileceklerini kestirmeleri lazım. Girecekleri alanda mutlaka pazar araştırması yapsınlar.
Son zamanlarda sizin dikkatinizi çeken başarılı girişimler var mı?
Benim yatırımlarımdan Insider, 212’nin yatırımı Hotel Runner, İyzico ve Buldumbuldum başarılı gidiyor. Bana göre, Türkiye’de yoğun teknoloji gerektiren girişimlerin dünya çapında bir başarı yaratması çok zor. Çünkü yoğun teknoloji ve AR-GE, bütçe ve eğitilmiş kadro gerektiriyor. Türkiye’de farklı unsurları zor ortamlarda ve şartlarda bir yere getirmeyi ve hayatta tutabilmeyi beceriyoruz. Bu özellikleri bünyesinde taşıyan birtakım girişimlerin başarı yaratması mümkün. Ödeme yöntemleri ve finans tarafında regülasyonlar katı olsa da bankacılık sistemimiz çok ilerlemiş durumda. Bu alandan da bir şeyler çıkması mümkün.
Türkiye’den global çapta bir start up çıkmaz mı?
Global girişimin ilk şartı, bunu yaratabileceğine inanmak. Bugün benim tanıştığım girişimcilerin hemen hemen çok azında bu inanç var. Ancak Türkiye gittikçe dünyaya daha çok entegre oluyor. Bununla beraber dünya da bize yakınlaşıyor. Bugün lisede okuyan ve girişimciliğe daha lise çağında ilgi duymaya başlayan gençler, dünyada global bir başarı hikayesi yaratmaya aday.
0 yorum