Episome Biyoteknoloji, iki arkadaş tarafından kuruldu. Kağıt çamurundan enerji üretmeyi hedefleyen inovatif projesiyle DCP fonundan 500 bin Euro yatırım aldı. Kurucular Bahadır Kılınç ve Dr. Murat Balaban’ın hikayeleri, Türkiye’nin biyoteknolojiye daha çok eğilmesi gerektiğini ortaya koyan mesajlarla dolu.
Türkiye’de son yıllarda genellikle BT sektöründen start up’ların başarı öyküleri öne çıktı. Biyoteknoloji ise gerek ilk yatırım maliyetlerinin yüksek olması gerek bu alanda yetişmiş insan sayısının azlığı nedeniyle gölgede kaldı. Bu nedenle Episome Biyoteknoloji’nin hikayesi dikkat çekici… Şirket, 2013’te Atatürk Fen Lisesi’nden arkadaş olan biri bilim, diğeri iş insanı iki genç tarafından yenilikçi bir iş yapmak hedefiyle kuruldu. Bahadır Kılınç, 2001’de fen lisesinden mezun olduktan sonra İstanbul Teknik Üniversitesi’ne devam ederek inşaat mühendisliği eğitimi aldı ve uzun yıllar Rusya’da kendi şirketi adına projeler yaptı. Murat Balaban ise üniversite sınavında Türkiye ikincisi olarak Bilkent Üniversitesi’nde moleküler mikrobiyoloji okudu. Ardından The University of Texas Southwestern Medical Center’da doktora ve İsveç’te Karolinska Enstitüsü’nde doktora sonrası çalışmalarını tamamladı. İki arkadaş Eylül 2013’te Gebze Teknopark’ta çalışmalarına başladı ve ardından 2014’te Episome adlı şirketlerini kurdular. Türkiye’de tekstil sanayinde kullanılan ve büyük paralar ödenerek ithal edilen ‘amilaz’ ve ‘selülaz’ adlı iki enzimi, yerli olarak üretmek için KOSGEB Ar-Ge inovasyon desteğini alarak çalışmalar yaptılar. Bu iki enzimi başarıyla ürettiler, ancak üretim tesisi kurmanın maliyeti ve rakiplerin agresif fiyat rekabeti nedeniyle seri üretime geçmediler ve bu projeyi o aşamada dondurdular. Ardından TÜBİTAK’tan aldıkları destekle ürettikleri ‘selülaz’ enzimini başka alanlarda kullanmak üzere araştırmalara başladılar. Bahadır Kılınç, 500 bin Euro fon almalarını sağlayan bu projenin nasıl başladığını, gelişim aşamalarını ve ilk 3 yıl boyunca yaşadıkları zorlukları nasıl aştıklarını Start Up Dergisi’ne şöyle anlattı:
ATIKTAN ENERJİ ÜRETİMİ
“Biz tam selülaz enzimini hangi alanlarda kullanabiliriz diye araştırırken Atatürk Fen Lisesi’nin 1988 mezunlarından olan, yenilenebilir enerji ve biyogaz konularında çalışan Alper Önoğlu ile tanıştık. Onun da tavsiyesiyle kağıt sanayinin ürettiği büyük miktarlardaki kağıt çamuru (paper sludge) atıklarından biyogaz ve organik gübre üretmek üzere yola çıktık. Çünkü bu kağıt çamuru ya yakılarak ya katman katman toprağa gömülerek bertaraf edilebiliyor. Yakılması için doğal gaz ya da kömür harcamanız gerekiyor. Toprağa gömerek bertaraf etmek de maliyetli. Doğaya atıldığında ise bir süre sonra çürüyerek küresel ısınmaya neden olan en zararlı gazlardan biri olan metan salgılıyor. Biz ürettiğimiz selülaz enzimini bazı mikro organizmalarla kokteyl haline getiriyoruz ve bununla kağıt çamuru atığını ürünümüz ‘epicellulyse xt’ ile bir ön muameleye tabi tutuyoruz. Normalde biyogaz bakterilerinin besin olarak kullanamadığı bu atık artık biyogaz reaktörüne verilebiliyor ve biyogaz bakterileri bu süreçte bu atığı yiyor, parçalıyor ve sonuçta metan gazı oluşuyor. Metan gazını kontrollü olarak topluyoruz, güç motorlarında yakarak elektriğe çeviriyoruz. Bu yolla üretilen elektrik serbest piyasada devlet tarafından teşvikli fiyatla satın alınıyor. Kalan sıvı posa ise konsantre hale getirilip sıvı organik gübre olarak kullanılabiliyor. Katı posa ise katı organik gübre olarak değerlendirilebiliyor.
500 BİN EURO YATIRIM
Bu süreçte ortağım Dr. Murat Balaban’ın Sabancı Üniversitesi’ndeki hocası Dr. Volkan Özgüz, Türkiye’deki ve yurt dışındaki fonlara ulaşma konusunda bizi cesaretlendirdi. Örneğin Dr. Murat Balaban, TÜBİTAK’ın bilim insanlarının Türkiye’ye geri dönüşünü teşvik etmek için kurguladığı 2232 sayılı programından da faydalandı. Ardından Volkan Özgüz, bize Diffusion Capital Partners (DCP) adlı Amsterdam merkezli şirketten ve onların yönettiği Diffusion Capital Fund’dan bahsetti. Bizim yatırım aldığımız DCF, 30 milyon Euro büyüklüğünde ve yaklaşık 26 milyon Euro tutarındaki bölümü European Investment Fund tarafından karşılanıyor. Geriye kalanı ise İstanbul Şehir, Bilkent, Sabancı, İstanbul Teknik gibi Türkiye’deki belli başlı üniversitelerin katkılarından oluşuyor. Biyoteknoloji alanında ilk yatırım maliyetleri yüksek. Biz yatırım alana dek 500 bin TL kendi kaynaklarımızdan harcadık. DCP’den ise 2016 yılının başında ilk ödememizi aldık ve onlardan toplam 500 bin Euro yatırım almış olduk.
EN ÇOK ZORLAYAN KONULAR
Bizi kurulduğumuz andan itibaren en çok zorlayan konu bürokrasi oldu. Bence bir girişimci şirket kurmadan ilk faturasını kesene dek girişim dünyasında var olabilmeli, teknoparklar içinde yer alabilmeli. Şirketimizi kurduktan sonra 2 yıl hiç fatura kesmediğimiz halde her ay boş beyanname vermek durumunda kaldık. Üstelik teknoparklardaki şirketleri kapsayan 5746 ve 4691 sayılı kanunlarda yer alan gelir vergisi muafiyetleri ve benzeri konulara her muhasebeci hakim olmadığından bu konuları biz takip etmek zorunda kaldık. Şu anda TÜBİTAK ilk kez bu yıl şirket kurdurmadan genç insanları girişimcilik programına dahil edecekmiş. Doğrusu bu umut verici bir gelişme. Bizi en çok zorlayan ikinci konu ise yetişmiş insan kaynağı bulmaktı. Bulduğumuz yüksek profilli biyologlardan bazıları maalesef Gebze Teknopark’ta çalışmak istemedi. Uzak buldu. Ancak bizim 7 metre tavan yüksekliği olan özel laboratuvarlarda çalışmamız gerek. BT şirketleri gibi beğendiğimiz küçük bir apartman katını tutup çalışmamız mümkün değil. İlk başladığımızda 2 genç biyolog, ortağım Murat Balaban ve ben olmak üzere 4 kişilik bir çekirdek ekiptik. Sonra 1 tekniker arkadaşımız ve yaklaşık 6 ay önce Almanya’da projemizin pazarlamasında çalışan 1 arkadaşımız daha aramıza katıldı. Finansal zorluklar da bizim gibi girişimcilerin aşması gereken engellerden… Doğrusu biz tam sermayemizin tükendiği, motivasyonumuzun azalmaya başlayacağı bir noktada DCP ile tanıştık ve tekrar hızlandık, projemizi hayata geçirdik.
“TÜM BÜYÜK ŞİRKETLERLE GÖRÜŞÜYORUZ”
PİLOT TESİS
Diffusion Capital Partners’tan fon aldıktan sonra network’ümüz de genişledi. Yatırım öncesi beraber çalıştığımız İstanbul Şehir Üniversitesi, Şehir TTO ve DCP sayesinde Eren Holding’in CTO’su Ali İhsan Aras ile tanıştık ve o bize Modern Karton’un kapılarını açtı. Çorlu’da Modern Karton’un fabrikasında bir pilot uygulama tesisi kurduk.
AMAÇ NE?
Amacımız yatırım kararı verecek bir yöneticiye bir taraftan paper sludge (kağıt çamuru) denilen atığı sokup diğer taraftan elektrik enerjisi ve organik gübre olarak çıktığını göstermek. Yaşar Holding’in Viking Kağıt’ı, Eczacıbaşı’nın İpek Kağıt’ı, Kipaş Kağıt, Kartonsan, Aktül Kağıt gibi kağıt-karton yatırımı olan tüm büyük şirketlerle görüşmelerimiz sürüyor.
DEVLERLE TEMAS
Hepsi de teknolojimize çok ilgili ve olumlu yaklaşıyor. Yatırım aldıktan sonra Avrupa’daki konferans ve fuarlara da katılmaya başladık ve oralarda büyük ilgi gördük. Georgia Pacific, Stora Enso gibi kağıt devleri; Shell, SEaB Energy, InnoEnergy, e-on adlı büyük enerji şirketleriyle temastayız.
SIRADA NE VAR?
İLK UYGULAMA ÖNEMLİ
Bundan sonra ilk olarak Türkiye’de önemli bir kağıt üreticisine teknoloji ve tesis paketimizi kurmayı planlıyoruz. Bu ilk endüstriyel uygulama bizim için çok önemli. Burada sistemin çalıştığını ve dünya çapında atık geri kazanımında yeni bir şeyler söylediğimizi herkese göstermiş olacağız.
İKİNCİ ADIM
Türkiye ve Avrupa’da yeni fabrikalarla çalışmak ve ürün-teknoloji tedarik etmek ikinci adım olacak. Nihai hedef ise tabii ki dünyada bu teknolojiyi geçerli ve kalıcı kılabilmek. Bu çalışmalar devam ederken Episome Ar-Ge şapkasını hiç çıkarmadan yeni ürünler geliştirmeye ve yeni patent başvuruları yapmaya devam edecek.
0 yorum