“2020’ye umutla bakmak istiyorum. Girişim sermayesi şirketleri yeni fonlarını toplamaya devam ediyor. Bunlar güzel gelişmeler elbette, ancak özellikle yabancı yatırımcıyı Türk girişimcilik ekosistemine 2020’de daha fazla çekmeliyiz.”
Emre KURTTEPELİ [email protected]
1- 2020 yılı için nasıl bir vizyon çiziyorsunuz? Ekosistemi neler bekliyor? Hedefler nedir? 2020 yılına umutla bakmak istiyorum. Girişimcilik alanına her şeye rağmen yeni kuruluş ve bireyler ekleniyor. Bunu yatırımcı tarafında, GBA’ya olan yoğun ilgiden görebiliyoruz. Elbette sayı olarak çoğalmak, niteliği beraberinde getirmiyor ama bu alana kaynak sağlanması açısından bu çoğalmayı ve iş birliklerini önemsiyorum.
Endeavor’un global etkinliklerinde Türk girişimcilerin seçilmesi son zamanlarda beni heyecanlandıran gelişmelerden: Bunun yanı sıra GBA olarak global arenada ve özellikle Baltık ülkelerindeki hızlandırma programlarında yer alan Türk girişimcileri desteklemeye çalışıyoruz. Bu çabaları önemli buluyorum.
Aktif girişim sermayesi şirketleri yeni fonlarını toplamaya devam ediyor ve yenileri de açılıyor. Bunlar güzel gelişmeler elbette, ancak özellikle yabancı yatırımcıyı Türk girişimcilik ekosistemine 2020 yılında daha fazla çekmeliyiz.
2- 2019’da Türkiye’deki yatırımlarda yavaşlama olduğu görülüyor. Kaynaklar bu kadar sınırlıyken hangi alanlardaki girişimler daha dezavantajlı?
Lokal pazara odaklanan pazaryeri girişimlerinin, uygulama alanı net olmayan blockchain tabanlı projelerin ve hem dünyada hem ülkemizde rekabetin gün geçtikçe arttığı teslimata odaklanan platformların yatırım şansının bugün az olduğunu düşünüyorum. Ayrıca yine bu dönemde piyasaya çıkış maliyetleri yüksek olan nesnelerin interneti (IoT) ve hardware girişimleri, yatırım anlamında öncelikli değil. Diğer taraftan ilk günden global pazarları hedefleyen B2B SaaS girişimleri, sağlık dikeyinde büyüyen girişimler, e-spor ve oyun alanları, Türkiye’de aradıkları yatırımı bulmakta avantajlı. Ne var ki günün sonunda iş, alandan çok girişimi kuran ekipte bitiyor. Şahsi olarak benim bir girişimde ilk olarak baktığım unsur ekip oluyor.
3- Türkiye’de yatırım ortamı ne zaman ve hangi koşullarda iyileşir? Şu anda yatırımların düşmesini nasıl yorumluyorsunuz? Bu iklimden yatırımcı ve girişimci nasıl etkileniyor?
Yatırımların düşmesi konusunda birkaç noktaya değinebiliriz: Dengelerin bu kadar çabuk değiştiği bir dönemde, melek yatırımcılık (veya girişim sermayesi) gibi risk faktörünün yüksek olduğu ekonomik bir faaliyet, yatırımın doğası gereği sınırlı kalacaktır. Bunun yanı sıra Türkiye’de aktif olan girişim sermayesi şirketlerinin yeni fonlarını toplayamamaları (2020’de burada hızlanma bekliyorum), beklenilen çıkışların gerçekleşmemesi (veya beklenenden daha küçük gerçekleşmesi) ve yurt dışından Türk VC’lerine yatırım yapan fonların bu dönemde yatırımlarını yavaşlatması, yatırımcının da girişimcinin de iştahını azaltan nedenler olarak sıralanabilir. Girişimlerin kalitesinde sermayenin yetersizliğine bağlı olarak teknoloji, pazarlama ve rekabet bakımından düşüş gözlemliyorum. Bu üzücü bir durum. Ancak diğer taraftan da kendini ilk günden küresel rekabete hazırlayan girişimlerin sayısının hızla arttığını görüyoruz. Bu da bizi girişimcilik anlamında tekrar bölgedeki diğer ülkelerin önüne geçirecek.
4- Ekim ayında yeni bir gelişme olarak SPK’nın Paya Dayalı Kitle Fonlaması Tebliği resmi gazetede yayımlandı. Bu hukuki altyapı hazırlığı ekosisteme nasıl yarar sağlayacak? Eksikleri varsa nedir? Nasıl değerlendiriyorsunuz?
3 Ekim’de yayınlanan tebliğ ile ülkemizde de kitlesel fonlama karşılığında, bir girişimden hisse alma fırsatı doğmuş oldu. Ancak bu, kitlesel fonlamayla ilk tanışmamız olmayacak. Ödül bazlı kitlesel fonlama da son iki yılda oldukça hızlanmıştı. Crowdfon, Fongogo gibi platformlar, kitlelerin yeni ürünler için ön sipariş verebilmesini sağlamıştı. Bu sefer, girişimlere sağlanan kaynak, direkt girişimin kasasına girecek ve işin büyümesi için kullanılacak. Bu, ekosistemimiz açısında son derece mutlu edici bir haber. Özellikle kaynakların azaldığı bu dönemde, herkesin girişimlere yatırım yapabilir hale gelmesi girişimcilere daha fazla fırsat sağlayacak.
SPK, Paya Dayalı Kitle Fonlaması sağlam temellere otursun diye tebliği oldukça sıkı tutmuş. Bence de yeni bir “Çiftlik Bank” durumu yaşanmamalı ve kitlesel fonlama yöntemine güven kesinlikle azalmamalı. Kitlesel fonlama platformlarının da üzerine bu bağlamda çok fazla iş düşüyor. Tebliğin en önemli kısmı, platformların sahip olması gereken ödenmiş sermayeyle ilgili. 1 milyon TL ödenmiş sermaye, yeterli eleman zorunluluğu, denetime tabi tutulması gibi yükümlülükler, özellikle daha önce ödül tarafında faaliyet göstermiş küçük platformların, paya dayalı kitlesel fonlama platformlarına dönüşlerini zorlaştıracak. Ödüle dayalı kitlesel fonlamada deneyim kazanmış ve oturmuş platformların tecrübelerinden faydalanmak yerine özellikle katılım bankaları ve portföy yönetim şirketleri öne çıkarılmış. Eski ama deneyimli, yeni ama sermaye sahibi kurumlar arasında iş birliği modeline gidilerek verimli platformlar oluşturulabilir.
5- Son dönemde yatırımcıların odağına giren deep-tech alanında Türkiye’nin potansiyelini nasıl görüyorsunuz? Şu anda Türkiye pazarının büyüklüğü nedir? Bu alanda çıkan girişimlerden sizin ilginizi çekenler hangileri?
Deep-tech, makine öğrenmesi (machine learning), yapay zeka (AI), genetik, biyoteknoloji, nanoteknoloji, nanobiyoteknoloji ile 3D yazıcı ve robotik projeleri alanındaki faaliyetleri tanımlıyor ve geleceğin sağlık, çevre-şehirleşme altyapılarında gerekli olacak teknolojileri barındırıyor. Deep-tech, Türkiye’de öncelikle üniversiteler, sağlık kuruluşları, belediyeler ve enerji şirketlerinin, kurum politikaları içinde olması ve yatırım yapması gereken bir alan. Çünkü geleceği yönlendirecek bilgiyi hızlı bir şekilde toplayacak, depolayacak ve işleyecek teknolojiler bu alandan çıkacak.
Globalde ses getiren girişimler ve yatırımlar ağırlık bu alanlarda. Startups.watch’un verilerine dayanarak Türkiye’nin deep-tech alanıyla ilgili verilere bakarsak 2010-2018 yılları arasında deep-tech alanında 33 girişime 50 turda yaklaşık 39 milyon dolarlık yatırım yapılmış. Bu, aynı dönemde ülkemizde yapılan yatırımların yalnız yüzde 6,4’ünü oluşturuyor. Gelişmekte olan ekosistemimizde bu oran fena olmamakla birlikte elbette dünyayla rekabet edecek durumda değiliz. Özellikle halihazırdaki VC fonlarının belli oranda yatırımlarını bu alana kaydırmasından yanayım. Çünkü bazen deep-tech alanındaki gibi yüksek riski takip edip desteklemek de çok iyi sonuçlar verebiliyor. Melek yatırımcılıkta bu teknolojileri fonlayacak rakamlara ulaşmak olası değil. Dolayısıyla VC ve CVC’lerin bu alana ağırlık vermesi gerekiyor.
6- Bir girişime yatırım yapılırken yatırım turlarında çok sayıda yatırımcının yer aldığını görüyoruz. Bu anlamda ideal bir yatırımcı sayısı var mıdır? Girişimciler nelere dikkat etmeli?
Melek yatırımcılık, bireysel kaynaklar üzerinden yatırım yapılan bir model. Her ne kadar GBA’da bizler bir girişimi değerlendirirken birbirimizin fikirlerine ve tecrübelerine güvenerek hareket etsek de yatırım yapıp yapmama kararı, yatırımcının kendi beklenti ve kriterlerine bağlı olarak alınıyor. Bu nedenle erken aşama yatırım turlarında, yatırımcı sayısını baştan net olarak belirlemek güç. Diğer taraftan yatırımcı sayısının, özellikle ilk yatırımda yüksek olması girişimci ve işi için büyük zenginlik oluyor. Bu sebeple kalabalık bir hissedarlar tablosundan erken aşamada korkulmamalı.
Türkiye gibi gelişmekte olan ekosistemlerde sermaye sınırlı ve bu nedenle pek çok girişimci için yatırımcı seçme gibi bir durum da oluşmuyor.
Paranın hızlı bir şekilde toplanması bir girişimci için çok önemli olsa da sermayenin yanında, ona yatırımcı tarafından ne gibi fırsatlar yaratılacağına da bakılması gerekiyor. Girişimci de yatırımcı da birbiriyle aynı vizyonda mı, beraber aynı heyecanı duyuyorlar mı, bir yatırımdan ne kadar dönüş bekleneceği konuları göz önünde bulundurulmalı.
Günün sonunda melek yatırımcılık bir ortaklık işi, yatırımcı girişimcinin patronu değil; girişimci de yatırımcının maaşlı çalışanı değil. Bu detayı, Türkiye’de net bir şekilde ortaya koymak gerekiyor. Yatırım sözleşmeleri bu bağlamda çok önemli. Girişimcinin kendi haklarının bilincinde olması gerekiyor. Eğer girişimci bilmiyorsa da güvenilir bir avukatla çalışması önemli.
0 yorum