Magdalena Yeşil, öncü girişimcilerden biri. Henüz internet yolun başındayken onun geleceğine inandı. İlk internet erişim şirketi ve ilk güvenli ödeme sistemi onun girişimciliğiyle hayata geçti. Bugün piyasa değeri 65 milyon doları aşan Salesforce’un ilk yatırımcılarından olan Yeşil, son dönemde finansman şirketlerini verimli kılacak teknolojilere odaklanıyor. “Çok para kaybettiğim işler oldu” diyen Yeşil, çok yanlışı olduğunu ve onlardan çok şey öğrendiğine dikkat çekiyor.
HANDE YAVUZ ÇALIK [email protected]
Magdalena Yeşil, İstanbul doğumlu bir girişimci. Üsküdar Amerikan Koleji’nden mezun olduktan sonra Amerika’da Stanford Üniversitesi’nde endüstri mühendisliği eğitimi aldı. Elektrik mühendisliğinde master yaptı. Masterda son sınıf öğrencisiyken Apple’ın kurucuları Steve Wozniak ve Steve Jobs’tan iş teklifi aldı, ancak geri çevirdi. Onun yerine Intel’in en büyük rakibi AMD’de kariyerine başladı. İş hayatının bir noktasında iki çocuk annesi olarak yaşadığı maddi sıkıntılar ve uzun süre iş bulamayışı Yeşil’i girişimciliğe yönlendirdi. İnternetin geleceğine inancı, onu ilk internet erişim şirketinin kurucusu yaptı. Ardından internette ilk güvenli ödeme sistemi olan Cybercash’i hayata geçirdi. Girişimciliğin yanında yatırımcılığa da adım attı. Bugün 65 milyar dolarlık Salesforce şirketinin ilk yatırımcılarından biri olan, başından itibaren iş fikrine inanan Magdalena Yeşil’di. Yeşil hem yatırımcı hem girişimci olarak iş hayatına devam ediyor. Son dönemde odağında ise finansman şirketlerini verimli kılacak teknolojiler var. Magdalena Yeşil, dünden bugüne kariyerini, başarısındaki kritik adımlarını, yaşadığı pişmanlıklarını ve bundan sonrasını Start Up’a anlattı:
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz? İstanbul doğumlu olduğunuzu biliyoruz… Nasıl bir eğitim hayatınız oldu, sonrasında yurt dışına çıkışınız nasıl gerçekleşti?
İstanbul Moda doğumluyum, orada büyüdüm. Anarat Hatun diye bir Ermeni ilkokuluna gittim. Ortaokul ve lise eğitimimi Üsküdar Amerikan’da tamamladım. Liseden mezun olurken Amerika’ya geldim. İlk yılımı Chicago’da geçirdim. Oranın kışları İstanbul’dan sonra çok soğuk geldiği için ikinci yıl Californiya-San Francisco’ya transfer oldum. Amerika’daki eğitim hayatımda ilk olarak Chicago’da Illinois Institute of Technology diye bir üniversitedeydim. Burada biyoloji okuyordum. İkinci yıl Stanford Üniversitesi’ne geçtim ve endüstri mühendisliği okudum. Yüksek lisansımı da elektrik mühendisliğinde yaptım.
Eğitiminizi tamamladığınız yıl 7 farklı şirketten iş teklifi almışsınız. Bu nasıl oldu?
En başta ben hiç iş teklifi almayacağımı düşünerek çok korkmuştum. Okuldaki profesörüme hangi şirketlere başvurmam gerektiğini sorduğumda, “Merak etme çünkü bütün teknoloji şirketleri burada. Elektrik mühendisi olduğun için de iş bulabilmen zor olmayacak” dedi. Ve dediği gibi oldu. Birçok şirket benim yaşadığım bölgede olduğu için onlara başvurmak, iş görüşmeleri yapmak ve onlardan teklif almak benim için pek zor olmadı. Birçok iş teklifi aldım. Hatta bazı şirketler bizim kampüsümüze gelip bizlerle iş görüşmesi yapıyordu.
Bunlardan biri de Apple’mış… Apple’ın size teklifi neydi? Yanıtınız ne oldu?
Apple, üniversiteye gelen şirketlerden birisiydi. Ama o zaman tam olarak böyle büyük bir şirket değildi. Apple’ın iki kurucusu Steve Wozniak ve Steve Jobs geldi. Bizlerle görüşmeler yaptılar. Görüşmeler öğleden sonra olmuştu ve o günün akşamında bana bir iş teklifi yaptılar. Çok heyecanlanmıştım.
Bu teklifi aldıktan sonra profesörüme gittim ve “Apple’dan iki genç adam bana iş teklifinde bulundu” dedim. Profesörün yanıtı da şu oldu: “Aaa bu ne biçim teknoloji şirketi. Hiç teknoloji şirketinin ismi bir meyve olabilir mi? Hayır, öyle bir yerde çalışamazsın. Kendine doğru düzgün bir yer seç.” Onun nasihati üzerine “Advanced Micro Devices” (AMD) diye bir şirketle iş hayatıma başladım. Bu şirket Intel’in en büyük rakibiydi. Tabii hiçbir zaman verdiğim bu karardan pişman olmadım. Bir de şu var: Apple’a girseydim gerçekten başarılı olabilir miydim ya da olabilecek miydim, insanları sevecek miydim bilmiyorum.
Sonra AMD ve Booz Allen Hamilton deneyiminiz oldu. Bu iki şirket size ne kattı?
AMD tam bir teknoloji şirketiydi, çip üretiyordu. Ben orada çip mühendisiydim. Booz Allen Hamilton ise üst düzey yönetim danışmanlık şirketiydi. Hiç üniversitede MBA almadım, iş hayatı dersleri okumadım. O nedenle Booz Allen bana okumadığım dersleri öğretti. Nasıl bir şirketi analiz edersin, nasıl piyasaya ürün getirirsin, o ürünü hangi fiyatla getirirsin, bütün bu analizleri orada öğrendim. Her iki işim de bana çok şey kattı.
Girişimcilik serüveniniz nasıl başladı? Girişimci olmaya nasıl karar verdiniz?
Girişimci olmaya çok zor koşullar altında ve son çare olarak karar verdim. Günümüzde insanlar girişimci olmayı muhteşem bir hayat olarak görüyor ve herkes girişimci olmak istiyor. Bense o dönemde iş arıyor, fakat bulamıyordum. İkinci çocuğum olmuştu. Paramız yoktu. Çok zor zamanlardı. İş bulamayınca kendi şirketimi kurmaya karar verdim.
Sonra bir internet erişim şirketi kurdunuz. Bu şirketin hikayesi nedir?
İnternet 1990’ların başında daha çok yeniydi ve hala üniversiteler, hükümet ve askeriyenin elindeydi. Normal ticari şirketlerin internet kullanması yasaktı. Bunun değişeceğinden emindim. Fakat buna inananlar olarak azınlıktık. Bu inançla internet konusunda uzmanlaştım. O dönemlerde benden 20 yaş büyük olan, piyasada çok iyi tanınan biriyle ortaklık kurdum. İlk internet şirketini bu şekilde yarattık. O şirketteki payım yüzde 10’du.
UUNET sizin ilk milyar dolarlık şirketiniz… UUNet’te başarıyı nasıl yakaladınız?
Orada başarı, 3 yılın üstünde 5 kuruş para kazanmadan çalışmaktan geldi. Ben UUNET’in kurucusu değilim. Benim kurucusu olduğum şirket ile UUNET birleşti. O dönemlerde bana ödemeyi hisse senediyle yaptılar. Şirket borsaya açılınca müthiş bir değer kazandı.
Amerika’da ve dünyada tanınmanızı sağlayan şirket ise Cybercash… Cybercash’le neler yaptınız?
Cybercash, internetin iş hayatına gireceğine yönelik inancımın ikinci basamağı oldu. Ben ve ortağım bireylerin internetten alışveriş yapacağına inandık. Cybercash de internette alışveriş konusundaki ilk güvenli ödeme sistemi. Satıcıların müşterilerinden ödeme almasını mümkün kılıyorduk. O dönemde internetten satış yapan çok az satıcı vardı, çoğu da Amazon gibi start up’lardı. Biz Cybercash’i yarattığımızda Amazon’un geliri 5 milyon doların altındaydı.
Hatta Cybercash döneminde elektronik ticaretle ilgili bir kitap da yazdınız. Bu kitapla 1997’de yılın girişimcisi seçildiniz. Bu kitap girişimciler için ne anlam ifade ediyordu? Neden çok başarılı oldu?
Bu kitabı yazdığım zaman “internette insanlar alışveriş yapacak, internette ürünler satılacak, insanlar onları satın alacak” demek son derece yeni kavramlardı. Çünkü insanlar buna inanmıyordu. İnternette ödeme yapmaktan korkuyorlardı. Ben bu korkuları yenmeye ve insanları doğru yönlendirmeye çalışan biriydim. Kitabı neden yazdığıma gelince… Çoğu insan internette nasıl bir dükkan açabileceğini bilmiyordu. Benim yazdığım kitap internette dükkan açma kitabı. Bu konuyu hem teknoloji hem piyasa ve müşteri tarafıyla anlatıyor. O zamanlar yeni girişimciler için bir kaynak, bir yol göstericiydi diyebiliriz. Kitabı yazdığım zaman biri 7, diğeri 9 yaşında iki küçük çocuğum vardı. O kitabı geceleri 3 ile sabah 6’sı arasında her gece 3 saat vakit ayırarak yazıyordum. Gündüzleri ise çalışıyordum.
MarketPay de dönemine göre çığır açıcı bir girişim… Elektronik para transferiyle ilgili bu şirketin girişim yolculuğunuzda önemi nedir?
Benim için çok kısa bir yolculuk oldu. Çünkü 7’nci ayında o şirket satın alındı. Bu başlattığım üçüncü girişimimdi.
MarketPay döneminde mi Steve Jobs’tan teklif aldınız. İkinci kez Apple’ı geri çevirme nedeniniz ne oldu?
Pazarlama bölümünün başkan yardımcılığı için teklif almıştım. Bunu kabul etmeme nedenim, son derece sıkı ve daha çok çalışmak zorunda kalacak olmamdı Çok fazla çalışmaya alışkınım. Zaten çok fazla çalıştığım için başarılıyım. Fakat Apple’ın temposu çok fazlaydı. İki küçük çocukla o tempoda çalışamayacağımı düşündüm, eğer kabul etseydim her hafta sonu çalışacaktım ve çocuklarımı hiç göremeyecektim. Ben çocuklarımı tercih ettim.
US Venture Partners’ta 8 yılda 30 kadar başarılı teknoloji girişimine yatırım yaptınız. Salesforce’a yatırım yapmanız, yönetim kurulu başkanlığına gelmeniz nasıl oldu?
Salesforce ile ben –1’de birleştim, çünkü daha sıfıra bile gelmemiştik, ortada şirket yoktu. Ama başarılı olacağına emindim. O dönem şirketler için yazılım satışı son derece zor ve pahalıydı; ben de bunun farkındaydım ve bu durumun da değişeceğini düşünüyordum. Bugün bulut bilişim dediğimiz unsura ben 1988’de inanıyordum. Geleceğin bu olacağına yüzde 100 emindim. Ve o nedenle Salesforce’un kurucusu Mark benimle konuştuğu zaman, hemen hiç düşünmeden “Evet, sana katılacağım” dedim. Ondan sonra beraber çalışmaya başladık.
Tüm kariyerinizde sizin için en büyük gururu hangi başarınız verdi?
Tabii ki en başarılı yatırımım Salesforce oldu. Bundan hiç şüphe yok. Bugün 65 milyar dolarlık bir şirket, bunu sıfırdan başlatmak çok zevkli bir şey. Bununla gurur duyuyorum. Ama bu dünyada en çok gurur duyduğum şey çocuklarım.
“ÇOK YANLIŞIM VAR”
“KEŞKE DEMİYORUM” Çok para kaybettiğim işler oldu. İnsanlar hep başarıdan bahseder, hiç kimse ne kadar çok yanlış yaptığından bahsetmez. Benim çok yanlışım var. Yanlışlarım başarılarım kadar değil tabii, yoksa sıfır olurdum. Fakat hayatımda çok para kaybettim. Ama geriye baktığım zaman “Keşke yapmasaydım” demiyorum. Çünkü o yanlıştan çok şey öğreniyorsun.
EN BÜYÜK YETENEK Hatta yanlışlar başarıdan çok daha fazla öğretici. Başarıda o kadar mutlusun ki öğrenmeye çalışmıyorsun. Yanlışta mutsuzsun ve ben bundan ne öğrendim, gelecek sefer ne yapayım diye düşünüyorsun. En büyük yetenek, risk alabilmek ve vazgeçmemek. Hani bir odaya girdiğin zaman bilhassa kadınlar için kendinden emin olabilmek, bütün odaya hitap edebilmek çok önemli. Bunlar okulda öğretilmeyen şeyler. Fakat başarı için kritik öneme sahip.
EN İYİ YATIRIMINIZ HANGİSİ?
“En iyi yatırımım Salesforce. Bugün 65 milyar dolarlık bir şirket bunu sıfırdan başlatmak çok zevkli bir şey.”
“TÜRKİYE İYİ BİR DENEME PAZARI”
“YENİ YATIRIM DÜŞÜNMÜYORUM”
Türkiye’de bir yatırımım var. Soulvoil diye bir şirket. Bu bir enterprise sofware şirketi. Hem kurucuları hem ekibi hem de iş yaptıkları şirketler alanında iyi ve uzman. Önümüzdeki dönemde Türkiye’de yeni yatırım yapmayı düşünmüyorum. Çünkü kendi şirketime odaklanmış durumdayım.
START UP ATMOSFERİ Türkiye’de start up atmosferi şu anda son derece ateşli. Gençler kendi şirketlerini kurmak istiyor. Bu güzel ancak start up risk almak demektir. O riske hazır olmaları lazım. Ne kadar çok start up oluşturmak istersen o kadar başarısızlığa hazırlıklı olmalısın.
“SIRTINIZI DÖNMEYİN” Türkiye’de girişimciler özellikle teknoloji alanında fırsat peşinde olmalı. Türkiye gayet iyi bir “deneme pazarı”, bundan yararlanmalarını tavsiye ediyorum. Türkiye’ye sırtınızı dönmeyin. Kendi piyasanızı gayet iyi bilin, deneme pazarı olarak kullanın ve ondan sonra dünyaya açılın.
“YANLIŞLAR DAHA ÖĞRETİCİ”
“Yanlışlar başarıdan çok daha fazla öğretici. Ben bundan ne öğrendim, gelecek sefer ne yapayım diye düşünüyorsun.”
“YATIRIM YAPMADAN ÖNCE ÇOK OKURUM”
“YENİ GİRİŞİMİM” Ben çok fazla yatırım yapan biri değilim, çok az yatırım yaparım. Fakat yatırım yapmadan önce çok okurum, o konuyu çok iyi bilmem lazım. Yoksa bilmediğim konulara girip yatırım yapmıyorum. Şu an vaktimin çoğunu kendi şirketime ayırıyorum, 1,5 yıl önce başlattığım bir girişimim var. Vaktimin tamamını ona ayırıyorum. Bugün teknolojinin avantajlarından faydalanmayan çok sayıda kurulu sektör var. Ve teknolojinin avantajlarından faydalanmanın onları çok daha verimli kılacağına inanıyorum.
FİNANSMANDA VERİMLİLİK Bugün finansman şirketlerine verimliliği taşıma konusuna odaklandım. Şirketim bunu yapıyor. Örneğin bireylerin araba almak istediklerinde, yeterli nakitleri olmadığında araba almalarını finanse eden sistemi sağlıyor. ABD’de bu anlamda araba satmak bir banka ya da aracı kurum için verimli olmayan bir iş ve tüketici için de son derece karmaşık bir süreç. Teknolojinin halihazırda var olan bir sektörde ya da iş alanında sağladığı faydadan keyif alıyorum.
0 yorum