Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, Silikon Vadisi’nde…” diye başlayıp anlatılacak sayısız “start up” hikayesi var. Ben bu satırları yazarken ABD’deki ilk yılları fakirlik içinde geçen Silikon Vadili Ukraynalı bir göçmen tarafından 5 yıl önce kurulan ve 60 çalışanı olan WhatsApp, 19 milyar dolara satın alınmıştı.
Aileden miras kalmadan, isminin önünde sultan veya prens gibi unvanları olmadan, devletten kredi veya ihale almadan, yerel veya merkezi hükümetlerle hiçbir ilişkisi olmadan, sadece ve sadece kafatasının içinde iki kulağının arasındaki o gri organını kullanarak yeni teknoloji geliştirip 20’li, 30’lu yaşlarda insanların, 5-10 yıl içinde sıfırdan dolar milyoneri ve milyarderi olduğu diyar burası.
Düşünün bir kere, içinde 60 çalışanı dahi olmayan sadece 5 yaşındaki bir start up, on binlerce insanın çalıştığı Türkiye’nin en değerli firmalarından 2-5 kat daha değerli hale gelebiliyor. Bu nasıl iştir ki, Silikon Vadisi bu start up’ları peş peşe üretebiliyor?
ŞİRKETİN KÜÇÜĞÜ MÜ?
Bu soruya yanıt aramadan önce “start up” denen şeyin, “şirket” kurgusunun “küçük” versiyonu olmadığını bilmenizi isterim. Evet, çalışan sayısı çok az olabilir, ama start up kurgusunun, şirket kurgusu ile uzaktan yakından benzerliği yoktur. Start up’ları büyük firmalardan fersah fersah ayıran temel fark, büyük firmaların içinde yapılamayacak inovasyonu gerçekleştirebilmenin modeli olmalarıdır.
Yazımın başında bahsettiğim WhatsApp bunun en taze örneğidir. Kurucusu Yahoo’da mühendis olarak çalışıyordu. Sonra Yahoo’daki “yönetici kademelerinin” olmaz dediği fikrini Facebook’a geçip orada gerçekleştirmek istedi ve “Bu fikir tutmaz” yanıtını aldı. Bu olumsuz yanıt üzerine o da gidip kendi start up’ı ile fikrini hayata geçirmeye karar verdi. 5 yılda, içinde 60’tan az çalışanı olan start up’ı Yahoo’dan daha değerli hale getirdi ve Facebook’un değerinin yüzde 20’sine ulaştırmayı başardı.
ONLARCA START UP İŞ BAŞINDA
Vadide binlerce start up var, bazısında 2 kişi, bazısında 200 kişi çalışıyor. Çoğunun ofisi yok. Ekiplerindeki insanlar arasında okullarından, yurtlarından, evlerinden ve kahvelerden çalışanlar da var. İnternet bağlantısı ve Skype ile her an her yer ofis! Hepsi kendi konularında “dünyayı değiştirme” hayaliyle gece gündüz çalışan insanlarla dolu.
Bu insanlar “özgün ve inovatif ” ürünler geliştirerek “dünyayı değiştirmeyi” planlıyor. Silikon Vadisi’ni emsalsiz yapıp taklit edilmesini imkansızlaştıran en önemli unsurlardan biri, dünyayı kendi inovasyonu ile değiştirmeye inanma kültürü.
En iyilerin start up’larda çalıştığı bir dünya burası. Ya kendi start up’ında ya da başkasının, ama bir start up’ta kendine bir gelecek kurmayı tercih ediyor.
Bu öyle bir kültür ki en iyiler start up’larda çalışmakla kalmıyor, çoğu çok düşük maaşla veya hiç maaş almadan çalışıyor. Maaş yerine firmaya ortak oluyor, geleceğe bir şekilde yatırım yapıyor. Bu şekilde yaklaşık 10 milyar dolar tutarında para Silikon Vadisi’ndeki start up’ların cebinde kalıyor, buna karşılık çalışanlar kendi işini kuranların riskine ortak oluyor.
BAŞARI VE BAŞARISIZLIK EŞİT
Bu öyle bir kültür ki başarısızlığı, başarmakla aynı seviyede ve el üstünde tutabiliyor. Çünkü başarısız da olsa sonunda o uğraş içinde bir know how değeri yaratılıyor ve iş olarak tutmasa dahi yaratılan ürün ve teknolojide know how devam edebiliyor. Vadiyi emsalsiz yapan da bu know how’ın hacmi, çeşitliliği ve büyüme hızı. Silikon Vadisi’nde başaramayanın yüzüne bırakın kapıların kapanmasını, başarmıştan daha çok kapılar açılıyor. Risk alanlara tapan bir yer burası.
Ve parayı verenin düdüğü çalmak istemediği bir kültür var burada. Sermayenin para değil, aksine girişimcinin, ekibinin, fikrinin ve icraatın sermaye olduğu bir diyar burası. Paranın, girişimciye muhtaç olduğu bir kültür bu vadinin kültürü, girişimcinin paraya değil. Girişimciye risk sermayesi verebilmek için para kaynaklarının birbirleriyle rekabet ettiği bir yer bu vadi. Biz girişimciler bu vadilerin Tanrılarıyız, start up’larımız da tapınakları…
1 Comment